24 Şubat 2013 Pazar

çok acı

Bu haftasonu icapçı olmadığım için cuma gününün bitmesini iple çektim ve mesai bittikten sonra Besnililer Tur'a ait minibüse atlayarak Antep'in yolunu tuttum.Ailemin Antep'te yaşaması şuana kadarki en büyük şansım galiba, boş haftasonumda yanlarına gidebiliyorum .Hafta sonuna biraz hasta olarak girdim ,muhtemelen hastaneden kaptığım virus  nedeniyle nezle oldum. Burnum kuru kalmıyor bir türlü ve üzerine bir de bakteri eklendi sanırım, bronşlarım doldu ve öksürmeye başladım.Bu durumuma istinaden çivi çiviyi söker düşüncesiyle kendimi acıya verdim. ( gerçekten bronşları açıp balgamı söküyor bence).Antep'e gittiğimde uğradığım Yesemek Restaurant'a gittim .Aslında Antep'te paçayı ,beyranı iyi yapan çok yer var ama ben eve yakın olduğu için orayı tercih ediyorum genelde.Cümlenin başından da anlaşılacağı üzere neyleyeyim ki kelledir ,paçadır ,kokoreçdir,sakatattır pek ayrım yapmadan yiyebilen bir bünyeye sahibim,bence her canlı da tatmalı bu lezzzetleri.Ben genelde kara paça tercih ediyorum yine öyle yaptım ,kardeşim de beyran istedi.siparişlerimizi alan garson ''abi paça ,beyran full mu olsun?'' dedi.Yani zehir gibi acı ,biberin kırmızısı iyice rengini vermiş ve bol miktarda sarımsaklı mı olsun demek istedi.Daha önce de bu ve benzeri sorularla karşılaştığım için anladım ne demek istediğini ve uzatmadan full olsun dedim.
sonra yukarıdakini mideye indirince biraz kendime geldim .Yerken epey terledim ama nefesim açıldı sonra biraz kendime geldim epeydir de yemiyordum iyi geldi...
Dün Yılmaz Erdoğan'ın Kelebeğin Rüyası isimli filmini izledim .Öncelikle görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'nin hakkını teslim etmek lazım .Bu bloga da adını veren Bir Zamanlar Anadolu'da ve Nuri Bilge Ceylan'ın  diğer filmlerinin de görüntü yönetmenidir kendisi.Yılmaz Erdoğan'ın sevilen ve sevilmeyen birçok yanı var,çok güzel hareketler den sonra ben de soğumuştum açıkçası ancak;kelimelerle iyi oynuyor bu filmde de göze çarpıyor.Filmin başında İngiliz filmi izliyorum zannettim o şapkalar ,cepkenler ve bisikletler bana birkaç yıl önce İstanbul Film Festivali'nde izlediğim yine kömür madeninin yer aldığı bir filmi hatırlattı,Yılmaz Erdoğan'ın da o filmi izlediğini düşünüyorum.Filmin adını vermek için biraz araştırdım arşivlere baktım ama bulamadım.'' Ken Loach'' diyesim var ama emin değilim başka bir yönetmenin filmiydi galiba...Zonguldak 1940 larda çok güzelmiş şimdi de öyle mi acaba ?Son yıllarda Zonguldak'ta çekilen filmler arttı.Zeki Demirkubuz da 'Kıskanmak' filmini orda  çekmişti(Nahit Sırrı Örik romanından uyarlanmış kıskanma hissini çok çarpıcı işleyen bir film diye yer edinmiş hafızamda ). Filme gelince herkesin ellerine sağlık güzel olmuş demekle yetineceğim kendi adıma.Tüberkülozun garip gureba hastalığı olduğunu çok iyi anlatmış (ve ülkemizde hala çok yaygın ).Şairler duygulu ,çileli ama Behçet Necatigil rolundeki Yılmaz Edoğan'ın kibrini yadırgadım doğrusu.Yılmaz Erdoğan 'ın eşi ise fiyasko ,torpil rolu olmuş bence.Yalnız Behlül ne zayıflamış öyle .Ben bir de Christian Bale 'i bilirim etli butlu adam ''makinist'' filminde bir deri bir kemik kalmıştı ,o Tatlıtuğ'dan daha fenaydı  ,tüm kemikleri sayılıyordu.Tatlıtuğ'u da tebrik etmek lazım...
Bir hafta sonu da böyle geçti ,icaplardayım yine ....

21 Şubat 2013 Perşembe

yarın cuma

Bugun hastanenin Üroloji doktoru akşam yemeğine evine davet etti beni .İşten çıtıktan sonra odama gelip üzerimi değiştirdim ,misafirliğe saat kaçta gideceğimi tam bilmediğim için diğer gidecek arkadaşları aradım saat 17 de beklendiğimizi öğrendim apar topar çıktım lojmandan .Bu kadar erken olunca aklıma asistanken arkadaşlarla işten çıkıp saat 17 de kadıkoye gidip ,güneş tam suratımızın sol yarısına vururken demlendiğimiz günler geldi aklıma .Millet geceye yeni başlarkan biz evin yolunu tutmuş oluyorduk ,hatta bazen pijamaları çekmiş yatıyor bile oluyorduk .Güne erken başlayınca böyle oluyor ama çok eğlenceli bir saat özellikle yazın iş çıkışı serin havada muhabbet edip güneşin batışıyla birşeyler yiyip içmek (ekip çok önemli ama).Yemeğimizi afiyetle yiyip sohbet etmeye başladık .Arkadaşımızın ikisi 2 yaşında ikiz ,biri 3 yaşında 3 oğlu olduğunu görünce epey şaşırdım .Bitmek bilmeyen enerji neymiş birkez daha tanık oldum ,arkadaşımın yerinde olmak istemezdim ,her yeri kırıp döken 3 canavar ....böyle ortamlarda genelde bolca  kişiler arası entrikalar konuşulur (dedikodu),hafif başlar gibi oldu ancak cocuklar sağolsunlar müsade etmediler.Uygulanan sağlık ve performans sisteminin yaptığı tek şey insanları birbirine düşürerek kaostan nemalanmak ,zaten konuşacak birşey doğrudüzgün bulamıyoruz kendi aramızda birbirimize giriyoruz .Çocuklar aileyi çok yorduğu için yemeğimizi yedik, biraz oturup kalktık ,herkes evine gitti ben de odama döndüm .

Bir arkadaşım Oğuz Atay 'ın ''Tehlikeli Oyunlar'' isimli kitabını tavsiye etmişti.Bu aralar onu okuyorum, iyiki  tavsiye etmiş çok etkilendim diyebilirim .İlk bölüm sıkılmadan geçilebilirse  Hikmet Benol' un ruh halini ,yaşantısını, içindeki fırtınaları çok farklı  uslupla anlatan bir kitap .Hele ara ara yaptığı ince kara mizaha insan hayranlık duyuyor .Oguz Atay erken ayrılmış fani dünyadan, az ama çok değerli  edebi eserler bırakmış .Şimdi göz kapaklarımın yerçekimine karşı gelemediği ana kadar okuyup, sonra da kendimi yastığa bırakacağım....

19 Şubat 2013 Salı

karlı bir gün

Hergün yazamıyorum çünkü öyle aman aman  hareketli bir yaşantım yok .Yazmayalı  Besni'de inanılmaz bir kar yağdı ,her taraf 20 dakika içerisinde bembeyaz oldu .Hastanenin karşısındaki çıplak tepeler adeta bir çarşaf görünümündeydi,tepelere çıkıp koşasım geldi .


O gün diğer  kadın doğumcu  arkadaşımla sohbet ederken çok sedanter bir yaşamımız olduğundan bahsettik .Bunu da hep  söyleriz ama kimse de değiştirmek için kılını kıpırdatmaz.İş çıkışı Besni' nin tek spor ve fitness salonu olan Fahri'nin yerine gitmek üzere anlaştık ,çıkışta uğradık spor salonuna ,çok bir beklentimiz yoktu zaten ama tekwando şampiyonu Fahri Bey'in  tüm  iyi niyetine rağmen salondaki o panço kokusu beni,bir türlü başlayamadığım spordan soğutmaya yetti .Spor için  kristaller manevrasına(doğumda kullanılan bir manevra )ve halı saha maçlarına dönmeye karar verdim.Ardından arkadaşım beni Küstüm Bistro'ya davet etti (Ünlü türkücü Latif Doğan'n mekanı ,kardeşi işletiyor şimdi).Bir ilçe için gayet iyi bir bar konsepti oluşturmuşlar diyebilirim.Yaklaşık  iki aydır C2H5OH a susamış endoplazmik retikulumlarım birayla şenlendi.Zaten icapçı değilim yatırdığım hasta da yok içtim iki biramı bir de kara kavurma yiyince keyfim yerine geldi.Her nekadar kar yağsa da hava buz gibi olsa da bira kızgın kumlardan serin sulara atlamak hissini herzamanki gibi verdi.Ama reseptörlerim çok duyarlı hale gelmiş birden mayıştım iki birayla ,odama döndüm bir süre sonra uzun uzun yağan karı izledim Lana Del Rey 'in o kontralto sesiyle (beğeneninden çok beğenmeyeni olsa da ben beğeniyorum tok sesini)''Born to Die '' şarkısını dinledim üst üste .Biraz ingilizce ''sonumuz karatoprak ''gibi ...Klibindeki ergen sevişme sahnelerini çıkartırsak chapel görüntüleri ve kalan kısmı çok hoş olmuş bence. Başka şarkı mı yok bu nerden aklına geldi ? Diye soracak olursanız .Bilmemki öyle geldi işte...
Sonra uykuya dalmışım ...


16 Şubat 2013 Cumartesi

yağmurlu bir hafta sonu

Bugun cumartesi yine icaplardayım.Oldukça yorucu geçiyor hafta sonu .Haftasonunun hızla geçmesini istediğimi hiç hatırlamıyorum ama insanoğlu herşeyi isteyebiliyor bunu da isteyecekmişim meğer.İki gündür durmadan yağmur yağıyor ben de sürekli Travis 'in ''why does it always rain on me''adlı parçasını dinliyorum .Çok istemiştim 2011 de istanbul da konserine gitmeiy ama ayağımın dibindeki fırsatı kaçırmıştım .
Dün gece 3 'te doğum eylemi ilerlemeyen bir gebeyi acil sezaryen e almak için hastaneye gittim,ameliyatı bitirdikten sonra bir de ilk gebeliği olan bir kadını çırpınarak ebe arkadaşlarımla birlikte doğurttuk ama ondan sonra hepimiz perişan haldeydik ellerimiz ayaklarımız titriyordu,canım epey sıkılmıştı şu görüntüyü görene kadar...
Bunu görünce biraz gevşedim.Kırmızı eşarplı olduğuna bakmayın yaklaşık  4500 gr toraman bir erkek bebek ,annesine neden böyle sardığını sordum ,''nazar değmesin diye '' dedi.Bu yavrucak ailenin sekizinci çocuğu umarım bahtı açık olur...
Gezdiğim yerlerden de bahsetmek isterim ama şuana kadar çok fırsatım olmadı ,fırsat kolluyorum.Şimdi telvizyonumda çeken ender kanallardan trt 1 de biraz maç özetlerini izleyip uyumak bana en iyi gelecek şey galiba ...görüntü iyi olmadığı için koyu tenli arkadaşlardan Drogba pek belli olmuyor....


13 Şubat 2013 Çarşamba

et,bulgur ,yoğurt

Lisedeyken ünlü Türk asıllı Alman yazar Akif Pirinçci'nin romanlarını alıp okumaya başlamıştım .(ünlü diyorum ama çevremde benden başka okuyana rastlamadım ,dünyada ünlü diyelim Türkiye'de henüz olamamış.Kişi başına düşen yıllık kitap okuma sayısını iki den üçe çıkartırsak belki olabilir.)Başkahramanı kedi olan polisiye ''felidae''serisi vardır ,kediseverlere şiddetle tavsiye ederim.Aklıma şurdan geldi ''sonu hep gözyaşı(Tranen sind immer das Ende)'' isminde bir kitabı vardır Akif Pirinçci 'nin ,bir kış ayında battaniyelere sarınarak okumuştum bir solukta.Alman -Türk karışımı ,ikisini de tam özümseyememiş bir gencin aşkını ,yalnızlığını çok çarpıcı bir uslupla  anlatan bir kitap .o zaman çok etkilenmiştim.Buraya ilk geldiğim günlerde de ''sonu hep hüsran''diye epey bi hayal kırıklığına uğramıştım ama gün geçtikçe alışıyorum .Her sorduğum kişi buranın etinin ,yoğurdunun  ,sütünün ,üzümünün ve bulgurunun meşhur olduğunu söylüyor .En azından aç kalmayacağım o belli oldu , hele benim gibi etçil  biri için bulunmaz bir nimet bile olabilir .Kasaplarda etin kilogramı  gerçekten diğer yerlere  göre biraz daha ucuz :) bir akşam yemeğim kuşbaşı dürüm (içinde gerçekten yeterli et var+karlıdağ ayran ) = 3.5 tl
Bulguru meşhur demiştim ya  çok güzel köfte yapıyor bizim servis hemşirelerimiz ,hergün yiyebilirim,bu aralar yeme içmeyle meşgulum .
Bugün de radyoloji doktoru evinde çig köfte partisi veriyormuş beni de davet etti.Koşa koşa gittim sohbet muhabbet derken köfteler geldi ,sardım marula tam ağzıma attım acilden telefon geldi,karın ağrısı olan bir hasta için konsultasyon istiyorlardı.Birkaç köfte ağzıma tıktıktan sonra acile geldim ,hastayı değerlendirdim ,ultrason yaptım pelvik inflamatuar hastalık (iç genital organ enfeksiyonu )ön tanısıyla yatış önerdim.Hastanın 11 ay arayla doğurduğu  iki çocugu vardı yatışı kabul etmedi ilaç yaz eve gidecem dedi ,onu hallettikten sonra kokumu almış olacak 30 haftalık ağrıları olan bir gebe geldi onu da erken doğum tehditi tanısıyla yatırıp tedavisini düzenledim ve sonunda odama geldim. Dün gece de üç buçukta uyanıp acil hastalara bakmıştım epeydir uykusuzum yine .şuanki tek dileğim sabaha kadar deliksiz uyumak .iyi geceler......

12 Şubat 2013 Salı

cennete düştüm

Üç tarafı denizlerle çevrili  güzel ülkemin ,dört tarafı dağlarla çevrili   küçük ilçesinde göreve başlayalı  yaklaşık iki hafta oldu.Besni  den biraz bahsetmek gerekirse ;eski ismleri (Bethesna, Bihicti, Bisni) cennete eş mansına gelmekte.Türklerin anadolu ya göç ettiği malazgirt muharebesinde yolların kesiştiği üzüm bağlarıyla ünlü bir kervan yolu ...ilçe nufusu yaklaşık 25 bin ancak oldukça kalabalık 70 bin kadar bir taşra nufusu var ve benim hasta profilimin çoğu köylerden gelmekte .
İki haftada neler mi oldu?Şehire gelir gelmez ilk hastaneye ugradım başhekim ve diğer birkaç kişi ile tanıştım ,kendilerinden kalacak yer için tavsiyeler istedim ,ancak hastane dağ başında olduğu için bu benim için biraz sıkıntılı oldu.(yukarıdaki resim poliklinik penceremden hastanenin yerleşimini özetlemektedir).Yeni yerleşim yerleri hastaneye 5 km ,çarşı  yaklaşık 3 km uzaklıkta ve benim aracım yok... gündüzleri dolmuşla gidip gelebilirim fakat ya icap nöbetleri?tıp camiasından olmayanlar için şöyle açıklayabilirim ;icap nöbeti serviste yatan hastalar veya acile başvuran hastalarla ilgili sıkıntılı her durumda sana başvurulması ve sık sık hastaneye gitmen demek.Bu da bizim branşımızda oldukça sık olan bir durum .Bu yüzden ev tutamadım .Aslında resmi olarak hastane beni icap nöbetlerinde evden alıp işim bittiğinde tekrar eve bırakmalı ,böyle bir hakkım var ancak hastanenin aracı olmadığı için kullanamadım bu hakkımı .''Arkadaş beni alacaksınız ben bilmem ''diye de diretmedim yoksa iş daha çıkılmaz hale gelecekti.Hastanenin tek kişilik lojman odaları var oraya bir bakın isterseniz dediler ,baktım mecburen burda kalmaya karar verdim.Üst katta daha büyük 3+1 lojman daireleri de var ancak onları evli barklı çocuklulara veriyorlar .Lojmanda benden başka kalan doktorlar da olduğunu öğrendim canım da sıkılmaz diye düşünerek lojman için dilekçe verdim.Hemen sonuçlanmayacağı içinde 3-4 gün buranın tek otelinde kaldım.Otel bir ilçe için gayet iyi diyebilirim hatta otelde uzun süreli kalanlar bile var.Otelde kaldığım ilk  gün biraz kötü oldum bir gün öncesinde boğazda balık yerken ,bir gün sonra akşam açık bulabildiğim tek yer olan bir otogar lokantasında patatesli kıymalı bir yemek yiyordum.Şimdi lojmanda tek kişilik odamda kalıyorum ,bu aralar icapcıyım biraz önce çok kanayan bir hasta için aradılar gidip küretaj yapmak zorunda kaldım .(aklımda yazmak için daha çok sey vardı ama yarıda bıraktım gidip hastaya baktım tekrar döndüm hevesim kaçtı:)) Bizim kutsal saydığımız kitaplardan williams obstetrik te '' obstetrik kanlı bir iştir'' diye yazar. Öğrenciyken kanla bu kadar uğraşacağımı bilseydim kadın doğum tercih ederken iki kere düşünürdüm.
Biraz uyuyayım .....belki yine giderim 

10 Şubat 2013 Pazar

Blog:ayrı bir dünya

       48. Devlet hizmet yükümlülüğü kura sonuçları açıklandıktan sonra ,her ne kadar kendimi bu sonuca hazırlamış olsam da kara kara düşünmeye başladım.
Aslında Besni'nin yaşam tarzını ve koşullarını az çok bilsem de fakülteyi ve ihtisası İstanbul'da tamamladığım için ayrılmanın zor olduğunu itiraf etmeliyim .Böyle yoğun bir duygudurum içindeyken mecburi hizmet günlerimi bir blog da toplamak aklıma geldi .Amacım bir günlük gibi her gün neler yaptığımı yazmak değil de ,hem yaşadıklarımı ,gördüklerimi hem de duygu ve düşüncelerimi paylaşmak.Neden blog diye soracak olursanız şunları söyleyebilirim;kelime ve cümle kısıtlaması olmadan daha özgürce kullanacağnız bir ortam ,daha kalıcı ve sadece ilgilenenler takip ediyor.Sonuç olarak blog da bir sosyal paylaşım sitesi ,ilk başta yazdıklarımı herkes görsün istiyor muyum veya diğer insanlar benim yazdıklarımla neden ilgilensin(zaten beceremiyorum ) diye kendime de sormadan edemedim ama diğer sosyal paylaşım siteleriyle kıyaslayınca çok daha masum ve üretici geldi bana ..Daha önce takip ettiğim bazı blog siteleri vardı ancak çok haşır neşir değildim blog larla .Biraz araştırınca inanılmaz derecede çeşitli ,renkli bir dünyaya girdiğimi farkettim .Benimle benzer olabilecek tarzda siteler var mı diye araştırdım  birkaç doktor blogu buldum sonunda .İki tanesi asistanlığımda keşfettiğim gezgin doktor Bora Bilgin'in  sanadaletliseyyah ve benbugunbunuogrendim adlı blogları ,bir diğeri benim gibi şu an devlet hizmet yükümlülüğünü yapan meslektaşım Suat Erus'un blogu (isimlerini burada yazdım çünkü blogları herkese açık umarım bana kızmazlar ).onlar benden haberdar olur mu bilemiyorum .Beni yazmaya yönlendiren bir diğer yazar da taşra doktoru anılarını büyük bir zevkle okuduğum ,aynı zaman da Bir Zamanlar Anadolu'da filminin senaristi (blogun adından da anlaşılacağı  üzere çok beğendiğim bir filimdir)Dr. Ercan Kesal...
İşte yolculuğum burada başladı 

Gaziantep kırsal terminalinden Besni'ye yol alan bir ford transit ile 
devam edebilmek dileğiyle....