Ömür defterinden bir sayfa daha azaldı,
Gözyaşlarım bu sefer adenoviral,
Virüs de bilir kederli gözleri,
Keder indimi bir defa gözlere,kaybolmaz bir daha...
Gönül birçok şey söyler bu mevzu üzerine
Gönül bir de derki haydi kalk gidelim,şu Sivas'ı terk edelim.
Güneş de gitti, karanlığın bastı mı ey dünya
Beni de dertlerle ,hüzünlere kattı mı?
Adenovirus bahane , kederlere damladı gözlerim kör oldum sandım,
''Dünyada tükenmez murat var imiş'' derler
Tükenenler benim olsun,tükenmeyenler senin ,ey dünya!
Bir zamanlar anadolu'da
8 Ekim 2015 Perşembe
31 Mayıs 2015 Pazar
iki dirhem bir nefes
Bavulda yaşamayı bilir misiniz? Tatillerde veya mahçup bir misafir olarak bavulla gittiğiniz evde bir süre kalacaksanız,genellikle bavulda yaşarsınız.Ya nasıl olsa gideceğim diye ya da yer kısıtlılığından eşyalarınızı bavuldan çıkartmaz,ihtiyaç duydukça çekip alırsınız içerisinden birtane. Bu bavul sıkıntısı süre uzadıkça bir ızdırapa dönüşür,herşey birbirine karışır,bazen kirliler temizlere,bazen de sabırlar sinirlere...
Ben de uzun bir süredir bavulda yaşıyordum.''Jinekolojik onkoloji cerrahisi'' üst ihtisası yapmak için taşradan çıktım yola,nedenler nedenleri kovaladı bir türlü ev tutamadım ve bana bağrını açan bir arkadaşımdan gidip geldim bir süre .Yeni evime taşındım ,ama alışkanlıktan mıdır yoksa tembellikten mi bir süre daha bavulda yaşadım.''Okumak cehaleti alır,eşeklik baki kalır '' diye bir söz vardır,ona nazire yaparak ,''Yeni ev bavul sıkıntısını alır,bavulda yaşamak baki kalır'' sözü aklıma geldi ve kendimi zorlayarak yerleşik hayata geçtim sonunda.Bazen kendi kendime diyorum ki ; bilim senin neyine ,yan dal senin neyine ,otur yerine iç biranı... Bazen de tam tersini. İki dirhem bir nefes canım var onu da ne yapacağımı bilemedim.Dirhem her nekadar ağırlık ölçüsü olsa da acıyı da çok güzel tarif ediyor.En güzelini Karacaoğlan söylemiş:''Ölüm ile ayrılığı tartmışlar,elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.''İki gün önce bir meslektaşımızı daha katlettiler .İnsanlığın yok olduğu memleketimizde ,her iki acıyı bir kez daha yaşadık.Kimin tesellisi bu acıları telafi edebilir? Sebepsiz ölümler ,telafisiz acılar ülkesiyiz maalesef ...
Önümüzde yine bir seçim ,seçimden seçime umut besleyerek ömür mü tüketiyoruz ,yoksa bir umut var mı gerçekten...
(not: 1 dirhem= 3.2 gram= 16 adet keçi boynuzu çekirdeği)
23 Ocak 2015 Cuma
çok koştum
Uzun sürdü yaz uykusu,hiç uyumadım aslında ,hep koştum...
Koşmak iyi gelir insana ,hesaplaşırsın kendinle ,herşey teker teker ortaya çıkar beynin derinliklerinden.Koşmak özgürlüktür,her adım sanki gerçekleşecek bir hayale atılan umuttur.
Gözlerimde bir ''chunking ekspress'' sahnesi, sabahın seherinde dışarıdayım,hava soğuk,uyku mahmuru gözleriyle,sırtlarında kocaman çantalarıyla okula giden çocuklarla başladım koşmaya...
Dururken düşünemiyorum,biraz hızlanmalıyım,kollarım ve bacaklarım senkronize,bir ilkokul çocuğuyum,boynumda papyon, bando takımında zil çalıyorum 23 Nisan 'da, ayak bileklerim ısındı ,dizlerim bir ileri bir geri ,biri ötekini takip ediyor ,lisede kimya sınavındayım,Avagadro sayısı kadar ömrüm olsa ve hiç durmadan koşabilsem keşke ,ağzım kurudu,burun kanatlarım iyice açılıyor tıslayarak soluyorum,daha da hızlanmalıyım,bir güzelin karşısındayım söylemek isteyip de söyleyemediğim tüm kelimeler aklımda ,yanaklarım iyice kızardı,her bir sözcük bir ter damlası olup aktı derinlere...
Laktik asit sardı bedenimi ama duramam,dizler bir ileri bir geri ,kanayan bir hastaya koşuyorum,ciğerlerim yanıyor aldığım her nefeste ,yutkunmakta zorlanıyorum ,özefagusumda spazmlar ,kontrol imkansız,gözümde iki damla yaş beliriyor birisi içime akıyor,diğeri ise dışıma...
Ellerim dizlerimin üzerinde nefes nefeseyim ,menzilim uzaktır belki varamam...
Beni bu koşumda yalnız bırakmayan anneme ,babama ,kardeşime,Sinan Erdoğan'a,Burcu Ulusoy'a ,Dağhan Dağdelen'e,Guven Polat'a, Dilşat Bilen'e ,Resul Karakuş'a,Nedim Tokgözoğlu'na,Hamdullah Sözen'e,Cem Ardıç'a ,Barış Boza'ya Atay Vural'a,Metin Törün'e ve adını yazamadığım tüm sevdiklerime teşekkür ederim .
Belki yine yazarsın diyenler hep umudum oldu....
Koşmak iyi gelir insana ,hesaplaşırsın kendinle ,herşey teker teker ortaya çıkar beynin derinliklerinden.Koşmak özgürlüktür,her adım sanki gerçekleşecek bir hayale atılan umuttur.
Gözlerimde bir ''chunking ekspress'' sahnesi, sabahın seherinde dışarıdayım,hava soğuk,uyku mahmuru gözleriyle,sırtlarında kocaman çantalarıyla okula giden çocuklarla başladım koşmaya...
Dururken düşünemiyorum,biraz hızlanmalıyım,kollarım ve bacaklarım senkronize,bir ilkokul çocuğuyum,boynumda papyon, bando takımında zil çalıyorum 23 Nisan 'da, ayak bileklerim ısındı ,dizlerim bir ileri bir geri ,biri ötekini takip ediyor ,lisede kimya sınavındayım,Avagadro sayısı kadar ömrüm olsa ve hiç durmadan koşabilsem keşke ,ağzım kurudu,burun kanatlarım iyice açılıyor tıslayarak soluyorum,daha da hızlanmalıyım,bir güzelin karşısındayım söylemek isteyip de söyleyemediğim tüm kelimeler aklımda ,yanaklarım iyice kızardı,her bir sözcük bir ter damlası olup aktı derinlere...
Laktik asit sardı bedenimi ama duramam,dizler bir ileri bir geri ,kanayan bir hastaya koşuyorum,ciğerlerim yanıyor aldığım her nefeste ,yutkunmakta zorlanıyorum ,özefagusumda spazmlar ,kontrol imkansız,gözümde iki damla yaş beliriyor birisi içime akıyor,diğeri ise dışıma...
Ellerim dizlerimin üzerinde nefes nefeseyim ,menzilim uzaktır belki varamam...
Beni bu koşumda yalnız bırakmayan anneme ,babama ,kardeşime,Sinan Erdoğan'a,Burcu Ulusoy'a ,Dağhan Dağdelen'e,Guven Polat'a, Dilşat Bilen'e ,Resul Karakuş'a,Nedim Tokgözoğlu'na,Hamdullah Sözen'e,Cem Ardıç'a ,Barış Boza'ya Atay Vural'a,Metin Törün'e ve adını yazamadığım tüm sevdiklerime teşekkür ederim .
Belki yine yazarsın diyenler hep umudum oldu....
27 Haziran 2014 Cuma
hayat:tek kullanımlıktır
Bel fıtığından muzdarip anneme iğne yaparken ,enjektör inkar edilemeyecek bir cümleyi suratıma çarptı:''Hayat,tek kullanımlıktır.''Geçmişe geri dönemeyiz,bir daha çocuk olamayız o yüzden hayat tek kullanımlıktır,belki bir daha sevemeyiz,sevdiklerimizi doyasıya öpemeyiz,ağlayamayız, gülemeyiz ,o yüzden hayat tek kullanımlıktır...
iki gün önce uzmanlık belgemi aldım.Onüçyılda bir ilki gerçekleştirdim on üç yıllık okul ve çalışma hayatımın ilk resmi belgesini aldım.on üç yılda neler oldu neler,yüzbinlerce kişi doğdu ve yüzbinlerce kişi hayata gözlerini yumdu,ben ise bir belge aldım.Neden bu kadar geciktin diye soracak olursanız,bu ayıbı gizleyemeyeceğim;sağlık bakanlığı devlet hizmet yükümlülüğünü tamamlamayana diploma ve belge vermiyor,akla ziyan bir durum işte... Öğrencilik günlerimi özlüyorum ,çok güzel günlerdi ama geri dönemem o günlere,mezun olurken bu işi gönüllü yapacağıma dair hipokrat andı etmiştim,yine gönüllü yapıyorum ama devletim sayesinde yarı gönüllü...Bugün anneme iğne yaparken, iğne yapabilen bir evlat yetiştirdim diye benimle gurur duymuş mudur acaba?Onu bilmem ama ben onun gözlerine her bakışımda annem olduğu için gurur duyuyorum...
Böyle önüçyıldabir olan hadiseler için ufak çaplı kutlamalar yapılır.Ben de kutlamamı değerli dostlarımla bahçede domatesli pilav ve cacık eşliğinde yaptım,çay da sohbete eşlik etti.
Soğuk bira sıcak insanlarla içilir,
sıcak çay da sıcak insanlarla içilir...
Afiyet olsun... ikisiyle de iyi gider,ancak yüksek sesle dinlemek yürekte tahribat yapabilir...
20 Haziran 2014 Cuma
perwaneyim
Yeni hayatıma alışmaya çalışıyorum.Yerimden ayrılalı birkaç gün oldu.Uzun bir süre evcilleştirilmek için bir alana kapatılmış ve sonrasında doğaya salıverilmiş bir tay gibi hissediyorum kendimi.Boşluktayım bir nevi,sanki yıllar boyunca uğruna pervane olduğum şeyler bir anda yok olmuş gibi.
Sabahları genelde erken uyanırım cerrahi branşın verdiği bir alışkanlık gereği .Her sabah 7.30-8.00 arasında icapçı olsam da olmasam da ilk işim doğumhaneye uğrayıp etrafı bir kolaçan etmek olurdu.Genelde kimse görmezdi beni ,arada bir Kudret hanım denk gelirdi temizlik yaparken.Sonrasında günaydınlar,vizitler, kahvaltılar ,poliklinik derken günün en hüzünlü anı başlardı benim için .Saat 16 'da hastaneden bir an önce ayrılmak için birbiriyle yarışan insanları izler ,bir terkedilmişlik hissiyle Dostoyevski 'nin romanlarında kendi iç muhasebesini yapan insanlar gibi pencereden dışarı bakar günün muhasebesini yapardım.
Artık bunları yapmıyorum,ama unutmayacağım...
Histerektomi partnerim ve nar ortağım değerli Özgül hanımı ,tabiri caizse doğumlarda grup psikozlarını birlikte atlattığımız Elif hanımı,Sevil'i,Zübeyde'yi,Zeliha'yı,Sevda'yı,Müjde'yi Hatice'yi,Gaffure'yi,Fatma'yı ,Sibel'i unutmayacağım...sizlerin elinden köfte yemek çok keyifliydi.
Cihat Bey ve Meral Hanım'ı ,Sepsiste 40 derece ateşi olan hastayı soğuk su banyosuyla iyileştiren kitap sevdalısı Ceylan'ı(ıslak saçları ve atletiyle heykel gibi duran kadın hala gözlerimin önünde),değerli Tuğçe'yi ,gözyaşları ve Ayşe'yi, Özlem'i,Müfide hanımı,Nermin hanımı ,diğer Ayşe'yi,Seher'i,Eda'yı,Ebru'yu,poliklinik sekreterim Özgül hanımı, Mehtap 'ı ,Hatice'yi unutmayacağım.İyiki varsınız...
Galip abi'li ,Atay'lı,Okan Yumuş'lu,Hakan'lı ,Serkan'lı,Aykut'lu anglosakson sohbetleri bir başkaydaydı... tadı damağımda
Yazdıklarım,yazamayıp da bende saklı olanların yanında okyanusta bir su damlasıdır,her anının ve o anıyı paylaştığım her insanın kalbimdeki yeri ayrıdır. Zor günlerimde her zaman yanımda olan burada adını saydığım ve sayamadığım tüm çalışma arkadaşlarıma ve hastalarıma teşekkürü bir borç bilirim..Elveda Besni seni çok özleyeceğim...
''Pervaneyim pervane ,gözlerim hep tan yerinde...''
http://www.youtube.com/watch?v=Bb6-LzXdmbY
Sabahları genelde erken uyanırım cerrahi branşın verdiği bir alışkanlık gereği .Her sabah 7.30-8.00 arasında icapçı olsam da olmasam da ilk işim doğumhaneye uğrayıp etrafı bir kolaçan etmek olurdu.Genelde kimse görmezdi beni ,arada bir Kudret hanım denk gelirdi temizlik yaparken.Sonrasında günaydınlar,vizitler, kahvaltılar ,poliklinik derken günün en hüzünlü anı başlardı benim için .Saat 16 'da hastaneden bir an önce ayrılmak için birbiriyle yarışan insanları izler ,bir terkedilmişlik hissiyle Dostoyevski 'nin romanlarında kendi iç muhasebesini yapan insanlar gibi pencereden dışarı bakar günün muhasebesini yapardım.
Artık bunları yapmıyorum,ama unutmayacağım...
Histerektomi partnerim ve nar ortağım değerli Özgül hanımı ,tabiri caizse doğumlarda grup psikozlarını birlikte atlattığımız Elif hanımı,Sevil'i,Zübeyde'yi,Zeliha'yı,Sevda'yı,Müjde'yi Hatice'yi,Gaffure'yi,Fatma'yı ,Sibel'i unutmayacağım...sizlerin elinden köfte yemek çok keyifliydi.
Cihat Bey ve Meral Hanım'ı ,Sepsiste 40 derece ateşi olan hastayı soğuk su banyosuyla iyileştiren kitap sevdalısı Ceylan'ı(ıslak saçları ve atletiyle heykel gibi duran kadın hala gözlerimin önünde),değerli Tuğçe'yi ,gözyaşları ve Ayşe'yi, Özlem'i,Müfide hanımı,Nermin hanımı ,diğer Ayşe'yi,Seher'i,Eda'yı,Ebru'yu,poliklinik sekreterim Özgül hanımı, Mehtap 'ı ,Hatice'yi unutmayacağım.İyiki varsınız...
Galip abi'li ,Atay'lı,Okan Yumuş'lu,Hakan'lı ,Serkan'lı,Aykut'lu anglosakson sohbetleri bir başkaydaydı... tadı damağımda
Yazdıklarım,yazamayıp da bende saklı olanların yanında okyanusta bir su damlasıdır,her anının ve o anıyı paylaştığım her insanın kalbimdeki yeri ayrıdır. Zor günlerimde her zaman yanımda olan burada adını saydığım ve sayamadığım tüm çalışma arkadaşlarıma ve hastalarıma teşekkürü bir borç bilirim..Elveda Besni seni çok özleyeceğim...
''Pervaneyim pervane ,gözlerim hep tan yerinde...''
http://www.youtube.com/watch?v=Bb6-LzXdmbY
8 Haziran 2014 Pazar
yaz uykusu
Yaz uykusuna yatmak üzereyim,tanıdıklarıma tembih ettim ince örtecekler üzerimi,zaten mağma tabakası yeterince sıcak.Bir görevi daha mıhladım.Devlet hizmet yükümlülüğümü tamamladım sonunda.Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.Yakında ayrılacağım buradan,her ayrılık acıdır derler,buradan ayrılırken de oldukça üzüleceğim.Burada edindiğim dostlukları ,tanıdığım insanları,edindiğim tecrübeyi unutmam mümkün değil,hepsinden kısa kısa son yazımda bahsedeceğim.Ama bir o kadar da zor ve sıkıntılı günler geçirdim burada.Hayat bir bilgisayar oyunu gibi sanki,level atladıkça zorlaşıyor,bizim işimiz de öyle .Birileri bu mesleğe başlamadan önce bana deseydi ki her başarın cezalandırılacak inanmazdım ,ama yaşadıklarım onu gösteriyor maalesef.Şimdi bir kademe daha atladım ,önümde uzun bir yaz uykusu var bakalım bu sefer neler olacak...
Buraya geldiğimde beni çiğ köfte ile karşılamışlardı,umarım çiğ köfte ile uğurlarlar...
Buraya geldiğimde beni çiğ köfte ile karşılamışlardı,umarım çiğ köfte ile uğurlarlar...
13 Nisan 2014 Pazar
gönlüme göre
Gönül,
Biliyorum sabretmekten bıktın,istediğin çoğu şeyi yapamadım.''Hayaller birer kırık ayna'' diye düşünme ,hayallerimizin peşinden birlikte koştuk ,sen de biliyorsun, ama herşey gönlümüze göre olmadı.Bazı stratejik hatalar yapmış olabilirim ama ,en azından pes etmedim.İnsan büyüdükçe hayalleri de küçülüyor galiba,artık eskisi kadar büyük hayallerim yok ,ikimiz için bir kütüphane , ceviz,incir ,yenidünya ağacı dikebileceğimiz,sarımsak ,göbek marul , turp ekebileceğimiz ve sağnak yağmurda gökyüzüne bakarak sırılsıklam ıslanabileceğimz bir bahçe ve de ''stairway to heaven'' çalan huzurlu bir ameliyathane istiyorum.''Yaşlanıyorsun galiba'' dediğini duyar gibi oldum,içten içe kızsam da saçlarım kendini ele veriyor.Burada saçlarım epeyce beyazladı,kim yaşlanmıyor ki her nefes ömürden gidiyor işte...Ama sana verdiğim sözler ,söylemek istediğim sözler henüz bitmedi;hani Nazım diyor ya''En güzel günlerimiz,henüz yaşamadıklarımız/Ve sana söylemek istediğim en güzel söz,henüz söylemediğimdir.''
Şimdi son bir kez yardımına ihtiyacım var, yine bir yol ayrımındayım, nereye çekersen oraya giderim ,bu dardan beni kurtaracağına inancım tam ,biliyorsun şiir yazamam ancak alıntı yapabilirim ,''Asit ve İksir'' den bir manzume ile bitireyim mektubumu ,sevgilerimle...
Gönlün,
13 nisan 2014
Ben miyim
siyah beyaz fotoğrafta ''annesinin''öptüğü
elleri sımsıkı yumruk olmuş sıkılmış
yüzü boz bulanık saçları karmakarışık
koskocaman kafası,kaşları da çatılmış
şaşkın
mahzun
oturmuş
boyundan büyük sandalyeye
büyümüş de küçülmüş
Ben miyim
beyaz yaka boynunda ,simsiyahmış önlüğü
hülyalı gözleriyle sınıflara tıkılmış
kırgın
dargın
çekilmiş
gizli bahçelerine
kanamış da kanamış
Ben miyim
toz dumanın köşe bucak kaçtığı
sanki birden yüzünde çizgiler de belirmiş
durgun
olgun
çoğalmış
başkaldırmış ölüme
şiirlere tutunmuş
Ben miyim
alazların bağrını dişlediği
ben miyim
gündüzlerin geceyi eşlediği
ben miyim
yalnızların yolunu düşlediği
ben miyim
ben mi
ben
yakasına yapışıp dünyayla cebelleşen
O.B
Biliyorum sabretmekten bıktın,istediğin çoğu şeyi yapamadım.''Hayaller birer kırık ayna'' diye düşünme ,hayallerimizin peşinden birlikte koştuk ,sen de biliyorsun, ama herşey gönlümüze göre olmadı.Bazı stratejik hatalar yapmış olabilirim ama ,en azından pes etmedim.İnsan büyüdükçe hayalleri de küçülüyor galiba,artık eskisi kadar büyük hayallerim yok ,ikimiz için bir kütüphane , ceviz,incir ,yenidünya ağacı dikebileceğimiz,sarımsak ,göbek marul , turp ekebileceğimiz ve sağnak yağmurda gökyüzüne bakarak sırılsıklam ıslanabileceğimz bir bahçe ve de ''stairway to heaven'' çalan huzurlu bir ameliyathane istiyorum.''Yaşlanıyorsun galiba'' dediğini duyar gibi oldum,içten içe kızsam da saçlarım kendini ele veriyor.Burada saçlarım epeyce beyazladı,kim yaşlanmıyor ki her nefes ömürden gidiyor işte...Ama sana verdiğim sözler ,söylemek istediğim sözler henüz bitmedi;hani Nazım diyor ya''En güzel günlerimiz,henüz yaşamadıklarımız/Ve sana söylemek istediğim en güzel söz,henüz söylemediğimdir.''
Şimdi son bir kez yardımına ihtiyacım var, yine bir yol ayrımındayım, nereye çekersen oraya giderim ,bu dardan beni kurtaracağına inancım tam ,biliyorsun şiir yazamam ancak alıntı yapabilirim ,''Asit ve İksir'' den bir manzume ile bitireyim mektubumu ,sevgilerimle...
Gönlün,
13 nisan 2014
Ben miyim
siyah beyaz fotoğrafta ''annesinin''öptüğü
elleri sımsıkı yumruk olmuş sıkılmış
yüzü boz bulanık saçları karmakarışık
koskocaman kafası,kaşları da çatılmış
şaşkın
mahzun
oturmuş
boyundan büyük sandalyeye
büyümüş de küçülmüş
Ben miyim
beyaz yaka boynunda ,simsiyahmış önlüğü
hülyalı gözleriyle sınıflara tıkılmış
kırgın
dargın
çekilmiş
gizli bahçelerine
kanamış da kanamış
Ben miyim
toz dumanın köşe bucak kaçtığı
sanki birden yüzünde çizgiler de belirmiş
durgun
olgun
çoğalmış
başkaldırmış ölüme
şiirlere tutunmuş
Ben miyim
alazların bağrını dişlediği
ben miyim
gündüzlerin geceyi eşlediği
ben miyim
yalnızların yolunu düşlediği
ben miyim
ben mi
ben
yakasına yapışıp dünyayla cebelleşen
O.B
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)