Dün sabah nöbetten çıktıktan sonra bir doluya tutuldum,kafamda ve kulaklarımda hala izleri var.Kendimi zor attım Yaman Tur minibüsünün içine ,nöbet ertesi iznimi fırsat bilerek Gaziantep'e gideyim dedim.Diyarbakır'a gitmeyi düşünüyordum, doğduğum köyü,doğduğum evi görmek için ama nöbet sonrası pilim bitmişti ,duman olmuştum resmen bir de birkaç aktarma yaparak gitmem gerekiyordu ,artık başka bir zamana diyerek vazgeçtim .Babamın ilk görev yeri olan Diyarbakır'ın Kulp ilçesinin tek odalı bir köy evinde doğmuşum.Annem bana hamileyken birkaç defa doktora gitmiş o da sağlık ocağında ebe çanla (bebeğin kalp atışlarını anne karnı üzerinden kulak dayayarak dinlemeye yarayan bir alet) kalp atışlarımı dinlemiş,ultrasona hiç girmemiş.O zamanlar bizimkiler için sıkıntılı dönemlermiş ,bir çift yatak ,birkaç tabak çanakla baba evinden ayrılıp Diyarbakır'da bir köye yerleşmişler ,orada öğretmenliğe başlamış babam.Yokluk ve gurbet günlerinde üç kişi olmuşuz.
Kardeşim de evde doğdu.Onun doğumunu hayal meyal hatırlıyorum ,bir ebe gelmişti eve...Şimdiki gebelere bakıyorum da evde doğurmaları imkansız gibi geliyor .Zira evde doğumu savunmuyorum , doğumlar yardımsız pek olmuyor artık .Bolca kullanılan vitamin minarel kombinasyonlarının,gebe kaldığı andan itibaren tabiri caizse ''cam fanus'' içine konularak hareketi engellenen ve sürekli yedirilerek ,yeterli pelvik relaksasyonu sağlanamayan kadınların ,modernizasyon ve intertnet aracılığıyla edinilen bilgi kirliliğinden kaynaklanan obsesyonun bunda etkili olduğunu düşünüyorum .Kitabi olarak 3300-3500 gr dan iri fetuslar ve gün aşımları böylelikle artıyor ve doğumlara müdahale şart hale geliyor galiba.Benimkisi bilimsel değil de kişisel bir görüş....
Dün nöbetimde otuzaltı haftalık daha önce sezeryan olmuş ağrılı bir gebeyi bebek kalp atışları kötü olduğu için apar topar ameliyata aldım .Hızlıca muayenesini yaparken, bildiğin bir rahatsızlığın var mı ,sürekli kullandığın bir ilaç var mı diye sordum ,yok diye cevap verdi.Steril temizlik yapıp ameliyata başlayacakken ,uyutmadan önce anestezist tekrar sordu bir ilaç kullanıyor musun diye?'' gebeliğimin başından beri aspirin kullanıyorum ,en son sabah aldım,doktor düşük yaptığım için verdi'' dedi.Aspirin halk ağzıyla kan sulandırıcı bir ilaç olduğu için ameliyat esnasında ve sonrasında kanama riskini oldukça arttırıyor.Yapacak çok birşey yoktu, acil olduğu için mecburen başladık ameliyata,doğduğum günde, doğduğum saatte plasentasının tamamına yakını dekole olmuş bir bebek doğurttuk ameliyat ekibiyle .(plasenta dekolmanı ,plasentanın rahim duvarından kanayarak ayrılması anlamına geliyor ,hem anne hem bebek için müdahale edilmediğinde ölümcül olabiliyor.)Bebeğin şansı varmış,biraz daha geç gelseydi şimdi yaşamıyor olabilirdi,şimdilik yoğun bakımda takip altında iyi olduğunu söylüyorlar...Ama anne bizi epey zorladı ,mızır mızır kanamalar çok uğraştırdı beni ,aspirin kabusum oldu resmen ,doğum sonu takiplerinde anne de iyi görünüyor.
Dün doğum günümdü ,birkaç yıldır nöbetlere denk geliyor genelde.Kutlamak gibi bir adetim yoktur ama sağolsun akrabalar ,arkadaşlar arayıp tebrik ettiler.Bence doğum gününün şöyle bir önemi var ;insan öncelikle geçmişte yaşadığı iyi ve kötü günlerini hatırlıyor,olgunlaşma sürecini bir film şeridi gibi getiriyor gözlerinin önüne ,belki de yaşamından dersler çıkartıyor,sonra da çevresinde ,onunla sevincini,hüznünü ,yalnızlığını paylaşan sevdikleriyle yaşama tutunacak dallar arıyor,bir de yaşlandığını hissediyor biraz...
Geçen yıl, doğum günümde bir arkadaşımın hediye ettiği bisiklete bakıyorum şimdi ,o arkadaşım Hakkari'de şu an,bir yılda nekadar çok şey oldu ve bir bisiklet nekadar çok anı hatırlatıyor insana...
18 Nisan 2013 Perşembe
14 Nisan 2013 Pazar
road to science
Ömürden bir hafta sonu daha geçti ,kimbilir neler oldu neler..
Ben de bu hafta sonu buraya geldim geleli ilk defa bir bilimsel toplantıya katıldım.Kanal 24 'te bir program vardı '' kafa dengi'' diye .Sırrı Süreyya Önder'i dinlemek için o programı hep seyrederdim.İlk başlarda iki romantik islamcı ile program yapmasını yadırgamıştım ama ,zaten o konuşunca diğerleri bakıyordu .Sırrı Süreyya Önder'i keyifle izliyordum. Program başlarken ,Tarık Tufan her seferinde'' Efendim ,yapacak daha iyi birşeyiniz varsa onu yapın ,yoksa bizi seyredin''diyordu. Bu cümlesini çok severdim .Ben de baktım ki yapacak daha iyi birşeyim yok, mail yoluyla haberdar olduğum ''adneksiyal kitlelere yakşalım'' isimli ,tjod Gaziantep bölge sempozyumuna katılmaya karar verdim .
Böyle toplantılar bir taşta birkaç kuş vurmak amacıyla yapılıyor aslında .Doktorlar konu ile ilgili bilgilerini tazeliyor ,ilaç firmaları kendi reklamını yapıyor,bir de düğün cenaze misali, başka yerde birbirine zaman ayırıp buluşamayacak insanlar ayaküstü kurabiye yiyip havadan sudan konuşuyor.Bugunku toplantıda benzerdi ,benim burada pek tanıdığım olmadığı için bir bardak çay ,birkaç kayısı ve kivi kurusu alarak köşeden etrafı izlemekle yetindim.Toplantıdan öğrendiğim şey ise memlekette ne kadar çok yardımcı doçent olduğuydu.Bu ünvanı dağatıyorlar da benim mi haberim yok acaba diye düşünmedim de değil .Sunumların hepsini yard.doç lar yaptı,sonra geçici görevle çalıştığım yeri düşündüm orada da üç tane var ...Hiç kimsenin bilimselliğini ve emeğini küçümsemek istemem ama bana biraz fazla geldi.
Ben de bir Yard.Doç. kadar olmasa da bilime yakın biri sayılırım,ama benimkisi biraz daha mizahi kalabilir onların yanında .Ortaokulda, Anadolu Liselerinde matematik ve fen derslerini ingilizce işleme furyası vardı bir ara ,maalesef ben de o mağdurlardanım .Güya iyi ingilizce öğreneceğiz...Dün akşam bir arkadaşım mesaj gönerdi ortaolukda gördüğümüz ingilizce fen derslerinden kalan bir komik cümleyi,arada şakalaşırız böyle...Benim de ordan geldi akılma ,çok efsane bir kitabımız vardı ''Road to science '' diye ,o dönemdekiler çok iyi bilirler efsaneyi,
en meşhur cümlesi de'' science is the study of living things and nonliving things''.Efsaneden öğrendiğimiz ingilizce bunula sınırlı kaldı.Bir de matematik derslerinden aklımda kalan bir cümle var ''it is directly proportional with....''bu iki cümleyle ingilizce kendimizi ifade edebiliyoruz, yeter daha ne olsun...
en meşhur cümlesi de'' science is the study of living things and nonliving things''.Efsaneden öğrendiğimiz ingilizce bunula sınırlı kaldı.Bir de matematik derslerinden aklımda kalan bir cümle var ''it is directly proportional with....''bu iki cümleyle ingilizce kendimizi ifade edebiliyoruz, yeter daha ne olsun...
Fen lisesinde okuduğum için bilimselliğim bunlarla sınırlı değil,topaçla yerçekimi ivmesinin ölçülmesi,haspir otundan boya eldesi (gerçek kırmızıyı görmek istiyorsanız ,üzerine haspir otu serpilmiş yoğurtlu patates yemelisiniz),portakal kabuğundan sinek ilacı,fıstık kabuğundan petrol gibi projelerin canlı şahidiyim ,bazılarında ben de bulundum .Aklın sınırlarını daha fazla zorlayanlar var ama onları burada anlatamayacağım .Ayrıca Kimya laboratuarından sodyum çalıp kola şişesi patlatmalar ,magnezyum şerid çalıp maytap yapmalar da cabası ...
Birkaç tane de tıbbi yayın yaparsam belki bana da kadro verirler ,geçmişim sağlam nasıl olsa
ama en önemli cümle ''science is the study of living things and nonliving things....
9 Nisan 2013 Salı
hovardayım
Acayip yağmur yağıyor,damlalar sel oldu ,ekinleri olanlar yağmur gecikti diyorlardı ,geldi işte epey yağacağa benziyor, bulutlar çok öfkeli.Benim ise en azından başımı koyacağım bir odam var ,Besni' ye geldim bugün.
Dün akşam poliklinikte hastalarımı bitirdikten sonra çıkarken telefonum çaldı,o günkü nöbetçi kıdemli abimiz 2 saatlik bir işi olduğunu yerine iki saatliğine bakmamı istedi .Ben de tamam dedim ,gittim doğumhaneyi devraldım bir sıkıntı yok gibi görünüyordu.on dakika sonra doğum salonundan çağırdılar ,yarım saat önce doğuran bir kadının plasentasının ayrılmadığını söylediler.Gidip baktım plasenta harbiden taş gibiydi hiç kımıldamıyordu yerinden ,kadın da heykel gibiydi, donup kalmıştı uzun süre aynı pozisyonda yatmaktan. Emanet hasta ,odayı bir tur tavaf ettim ebelere baktım ,onlar da bana baktı bir şey yapmamı bekliyorlardı ,synpitanlı mayi takın dedim ,'' taktık yarım saattir gidiyor '' dediler .Eldiven giyip dirseklerime kadar çektim ama geri indiler pek önemsemedim ,elle halas yapmak zorunda kaldım. (ellerin rahim içine sokularak plasentanın çıkartılması).Her tarafım kan oldu ,nöbetçi olmadığım için hazırlıksız gelmiştim ,geldim geleli heder ettiğim ikinci pantolon ve ayakkabı oldu. Ardından bir de sezeryan aldım ,nerede bu kendiliğinden olan doğumlar ,kendiliğnden çıkan plasentalar diye haykırasım geldi.Ardından nöbet sahibi geldi devrettim ve saat akşam sekiz gibi çıktım.
Tek hedefim bir duş alıp yatmaktı ,sağlık evine gittim çıktım odaya ,baktım ki yanıma bir kişi vermişler ,o kadar da söylemiştim yanıma mümkünse kimseyi vermeyin diye ,mümkün değilmiş demekki .Tanıştık,hocam marmara üniversitesi ilahiyat fakültesinde doktora yapıyordu ,konferans için gelmişti ,o bana hocam dedi ben de ona hocam dedim,muhabbette daha fazla ileriye gidemedik ,bir de hocam benim terliklerimi giymişti iyice sinir küpü olmuştum.Hocama sinirimi belli etmeden hayırlı akşamlar dileyerek, aldım çantamı sırtıma çıktım Adıyaman sokaklarına.O saatte dolmuş da yok , Besni ye de dönemedim ,iyice göçebe olduk ,öğretmenevine gittim yer yok dediler, yorulmuştum artık ,kahrolası Hasan bir hovardalık yapamaz mı yahu dedim ,bastım parayı Antiochos otele gidip bir oda tuttum ,sinirimi ve yorgunluğumu ancak böyle geçirebilirdim.Otelin sunduğu tüm imkanları kullandım ,önce bir duş aldım ,restauranta indim iki bira çaktım birde kebap yedim ,maç izleyerek kendime geldim .
Bugun de kanlı çamaşırlarımı yıkamak için Besni ye geldim ,yağmur karşıladı beni ,yağmur sesi eşliğinde bir Azeri türküsü dinliyorum ,''şiire gazele'' ne de güzel söyler Ahmet Kaya. Perdesiz gitarına hayran kaldığım Serhan Yasdıman 'dan bu sefer... Her ne kadar 215 kişi izlemişse de videoyu, bence muazzam bir müzikal yorum olmuş...dinlendim.
http://www.youtube.com/watch?v=JDFbjTAl3LE
Dün akşam poliklinikte hastalarımı bitirdikten sonra çıkarken telefonum çaldı,o günkü nöbetçi kıdemli abimiz 2 saatlik bir işi olduğunu yerine iki saatliğine bakmamı istedi .Ben de tamam dedim ,gittim doğumhaneyi devraldım bir sıkıntı yok gibi görünüyordu.on dakika sonra doğum salonundan çağırdılar ,yarım saat önce doğuran bir kadının plasentasının ayrılmadığını söylediler.Gidip baktım plasenta harbiden taş gibiydi hiç kımıldamıyordu yerinden ,kadın da heykel gibiydi, donup kalmıştı uzun süre aynı pozisyonda yatmaktan. Emanet hasta ,odayı bir tur tavaf ettim ebelere baktım ,onlar da bana baktı bir şey yapmamı bekliyorlardı ,synpitanlı mayi takın dedim ,'' taktık yarım saattir gidiyor '' dediler .Eldiven giyip dirseklerime kadar çektim ama geri indiler pek önemsemedim ,elle halas yapmak zorunda kaldım. (ellerin rahim içine sokularak plasentanın çıkartılması).Her tarafım kan oldu ,nöbetçi olmadığım için hazırlıksız gelmiştim ,geldim geleli heder ettiğim ikinci pantolon ve ayakkabı oldu. Ardından bir de sezeryan aldım ,nerede bu kendiliğinden olan doğumlar ,kendiliğnden çıkan plasentalar diye haykırasım geldi.Ardından nöbet sahibi geldi devrettim ve saat akşam sekiz gibi çıktım.
Tek hedefim bir duş alıp yatmaktı ,sağlık evine gittim çıktım odaya ,baktım ki yanıma bir kişi vermişler ,o kadar da söylemiştim yanıma mümkünse kimseyi vermeyin diye ,mümkün değilmiş demekki .Tanıştık,hocam marmara üniversitesi ilahiyat fakültesinde doktora yapıyordu ,konferans için gelmişti ,o bana hocam dedi ben de ona hocam dedim,muhabbette daha fazla ileriye gidemedik ,bir de hocam benim terliklerimi giymişti iyice sinir küpü olmuştum.Hocama sinirimi belli etmeden hayırlı akşamlar dileyerek, aldım çantamı sırtıma çıktım Adıyaman sokaklarına.O saatte dolmuş da yok , Besni ye de dönemedim ,iyice göçebe olduk ,öğretmenevine gittim yer yok dediler, yorulmuştum artık ,kahrolası Hasan bir hovardalık yapamaz mı yahu dedim ,bastım parayı Antiochos otele gidip bir oda tuttum ,sinirimi ve yorgunluğumu ancak böyle geçirebilirdim.Otelin sunduğu tüm imkanları kullandım ,önce bir duş aldım ,restauranta indim iki bira çaktım birde kebap yedim ,maç izleyerek kendime geldim .
Bugun de kanlı çamaşırlarımı yıkamak için Besni ye geldim ,yağmur karşıladı beni ,yağmur sesi eşliğinde bir Azeri türküsü dinliyorum ,''şiire gazele'' ne de güzel söyler Ahmet Kaya. Perdesiz gitarına hayran kaldığım Serhan Yasdıman 'dan bu sefer... Her ne kadar 215 kişi izlemişse de videoyu, bence muazzam bir müzikal yorum olmuş...dinlendim.
http://www.youtube.com/watch?v=JDFbjTAl3LE
7 Nisan 2013 Pazar
ben bir küçük cezveyim
Ben bir küçük cezveyim ,köşe bucak gezmeyim
''-İşte belediyemizin bir hizmeti daha...''
''-Reis bey daha öncekileri neden görmedik?''
Bu diyalog meşhur vizontele filminden ben de izler izler gülerim.Bu hafta yaşadıklarımı daha iyi anlatabilecek cümleler yok sanırım.
Devlet hizmet yükümlüsü olarak geldiğim yaban ellere alışmaya çalışırken ,devletim bana bir hizmet daha yaparak, beni bir aylığına Adıyaman doğumevine geçici görev ile gönderdi.Ama nasıl gönderdi? Geçen ay diğer arkadaşım orada geçici görevdeydi bu ay da belki ben giderim diye bekliyordum ama sordum başhekimliğe var mı göervlendirme yazısı ,yok dediler.Saat 15 30 da çaldı telefonum '' doktor bey 1- 30 nisan arası Adıyaman Doğumevine geçici görev ile görevlendirildiniz bu akşam nöbetçiymişsiniz sizi bekliyorlar .''Neye uğradığımı şaşırdım, apar topar görevlendirme yazımı aldım ,bir don ,bir atlet, bir de mavi cerrahi takımımı alarak bindim Yaman Tur dolmuşuna vardım doğumevine.
Geldim ki ne geleyim ortalık curcuna ,orada bir doktor ben gelene kadar beklemiş, beni karşıladı biraz çalışma sistemini anlattı telefon numarasını verdi ,birşey olursa ara dedi ve gitti...
Hiç bilmediğim bir yerde ,hiç tanımadığım insanlarla ,hiç tanımadığım bir çalışma sisteminde nöbeti devraldım . sekiz tane ilk gebeliği olan gün aşımı '' propess'' li gebe ( doğum sancısını başlatmak için kullanılan bir ilaç) , dört tane doğum eylemi ilerlemiş, doğurmak üzere olan gebe ,üç tane bekleyen sezeryan ve acilden gelen hastalar .Daha önce uzmanlık eğitimi aldığım yerde sekiz asistan bir uzmanın yaptığı iş tek başıma bana kalmış gibi görünüyordu .Bir an için İlyas Salman' ın '' dolap beygiri'' filmindeki gibi başımı iki elimin arasına alıp ,çömelip ağlayasım geldi... sonradan eski günlerim geldi aklıma ,uykusuz nöbet gecelerim , çalıştık sabaha kadar ,gece hiçbirimizin gözüne bir damla uyku girmedi ,çatır çatır doğurttuk derler ya öyle yaptık,ne de olsa işimiz bu ne yapalım kader utansın.
Gelelim Adıyaman 'a ,Besni' den sonra biraz iyi geldi diyebilirim.Bir aylığına sağlık evine yerleştim .İki yıldızlı otel ayarında ,tuvaleti,banyosu ve sıcak suyu var en azından geceliği 15 tl (devlet hızmete gönderiyor ama nerde kalacak bu adam, parasını kim verecek demiyor maalesef, dolap beygiri çok nasıl olsa),idare ediyorum.Burada çarşı var ,mağazalar var ,lokantalar var ,migros da var .Böyle şeyler görmeyeli epey zaman olmuştu.Çocuk gibi sevindim .Çarşısı çok büyük değil ama geziyorum çarşıda ,migrosa gidiyorum iki gündür, ihtiyacım olmasa da alışveriş yapıyorum .Burada nöbet usulu çalışılıyor, icap yok en güzel tarafı o . Ben de bunu fırsat bilerek bir minyatür keyif yaptım ...
Böyle işte ... iki nöbet tuttum burada ,geçen nöbetimde doğuramayacağından adım gibi emin olduğum gibi bir kadına seni sezerayana almamız gerekli dedim ,''ben ameliyat olmak istemiyorum ,ameliyat olursam yarımadam olurum '' dedi ,ortalığı ayağa kaldırdı ,ben kararımdan dönmedim o da dönmedi ,başhekimi aramışlar gece yarısı , o da beni aradı ,ben de tıbbi olarak kararımın gerekçesini açıkladım ,sonunda benim dediğim oldu ameliyata aldım kadını ,ama ağzımla kuş tutsam neye yarar ...
Bir Adıyaman türküsü dinleyip yatayım , yarın poliklinikte yüz hasta beni bekliyor...
düz tara yar düz tara,
yar zülüfün düz tara
doksandokuz yarem var ,
sen açtırdın yüz yara ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)