26 Mayıs 2013 Pazar

firavunun gelini

Anadolu'da yaşamış medeniyetlerin, uygarlıkların,krallıkların izleri birçok yerde karşımıza çıkıyor. O kadar çok eser bırakmışlar ki kimi zaman bir mozaik ,kimi zaman bir heykel ,kimi zaman bir mezar ,kimi zaman ganimet ,kimi zaman da bir söz olarak karşımıza çıkıveriyor.Tarihin ilk yazılı antlaşması olarak bilinen''Kadeş Antlaşması '' Anadolu'da hükümdarlık süren Hitit kralı ile Mısır firavunu Ramses arasında imzalanmış.Rivayete göre antlaşmanın şartlarından biri güzeller güzeli Hitit Kralının kızı ,Ramses'e gelin olarak gidecekmiş.Prenses bu işe gönülsüz olmasına rağmen  mecburen boyun eğmiş ,gitmiş yaban ellere.Acısını içine atan kainat güzeli harap bitap düşmüş Mısır ellerinde ,çöl sıcağında firavunun zulmüne dayanamamış ve gencecik yaşta  hayata gözlerini yummuş.O günden beri Anadolu'da  kullanılagelen bir beddua var ''Firavuna gelin olasın emi...'' Kulağa hoş gelse de anlamı pek hoş değil .Günümüzde anneler sözünü yapmayan genç kızları için biraz  daha esnek bir formunu kullanıyorlar sanırım'' Firavuna gelin olmayasın emi....'' devamında ardışık birkaç tane daha gelir nefes bitene kadar ,biz de beddua çok...

Bu bölge de Komagene Krallığı'nın yaşama alanı .Nemrut Dağ'ı nı da içine alan bölgede hatırı sayılır sayıda tarihi eser var .Besni ilçesine bağlı Sofraz köyü muhtemelen Komagene Krallığı'nın merkezlerinden biri açık hava müzesi gibi her taraftan birşeyler çıkmış.Bolca ''Tumülüs '' var ( volkanik topraklardan oluşmuş tepecikler).Mısır'daki piramitleri andırıyorlar ve çoğunun altında piramitlerde olduğu gibi anıt mezarlar var.En meşhuru , daha doğrusu define avcıları ve halk tarafından talan edilmemiş olanı ''Sofraz Anıtı'' olarak adlandırılmış ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından birkaç levhayla yeri gösterilmiş.Keşke levha koymak dışında da birşeyler yapsalardı.Komagene Krallığında ve birçok diğer anadolu uygarlıklarında hükümdar öldükten sonra gömülürken servetiyle gömülürmüş,ölümden sonraki hayatında da varlığını devam ettirmek için, ama nasip köylülere ve define avcılarına düşmüş.Tüm anıt mezarların içindeki altınlar , tablolar ve tarihi eserler çalınmış. Bu büyük anıt mezarı da Alman bir arkeolog bulmuş ama bulduğunda iş işten geçmiş durumdaymış ama yine de muhteşem,işte levha ile gösterilen yer:
uyduruk tahta bir merdivenle içeri giriliyor ve yaklaşık 20 metre aşağıya iniyorsunuz içerisi zifiri karanlık,hanımların çoğu gelmiyor zaten ,tahta merdiven çok dik ve çürük.Ben sakatlanma pahasına telefon ışığıyla içeri girdim ,buraya kadar gelmişken Komagene Kralının ve eşinin lahitlerini görmeden gidemezdim


Zifiri karanlıkta el feneriyle dolaşırken bunları çekebildim.Kültür ve Turizm Bakanlığı  olmasa levhasız nasıl bulacaktık koskoca kralın mezarını....

Burası volkanik hareketliliğin olduğu bir bölge ,hala hareket olduğu söyleniyor ,toprak ,taş çok verimli volkanik lavlardan kaynaklanıyor, zaten renginden belli .Toprakta yürürken birden lav fışkıracakmış hissi uyandırıyor bazen .Arzın merkezine yakın geldiğimi farkettim ,mağma tabakasına ulaşabilir miyim acaba ?

Kral mezarını ziyaretten sonra hastanede bizimle birlikte çalışan bir arkadaşımız yakın olan köyüne davet etti bizi ,epey yorulmuştuk soluklanmak için gittik köye.Bir yer sofrası kuruldu ki anlatamam 
Çok özlediğim birşeydi tıkabasa yedim .

Bu hafta içi kıymetli illerimizden biri olan Muş'ta mecburi hizmetini yapan iki can dostum beni ziyarete geldiler nasıl mutlu oldum bilemezsiniz.Geleceklerini haber aldığımda sevinçten gece uyuyamadım ,bir yandan da inşallah geldiklerinde  icap hastası için beni aramazlar diye temenni etmeye başladım.Burada yaz geldi artık açık hava bahçeleri açıldı ,birlikte ''Keleş'in Yeri'ne'' gittik pirzolanın gözüne vurduk ,birimiz hariç diğerleri doydu.....
Ben de bu hafta sonu icap izni alarak Urfa Birecik'te mecburi hizmetini yapan bir arkadaşımı ziyaret ettim 'Şu Fırat'ın suyu..'' eşiliğinde hasret giderdik insanın dostları da olmasa kim bilir hayat ne sıkıcı olur ....

Bu hafta konseptin dışına çıktın ,tababetle ilgili birşey olmadı mı gezip tozmuşsun diye soracak olursanız, o kadar çok şey oldu ki güzel şeyler anlatırken can sıkmak istemedim.Vajinal kanamayla gece  yarısı köyden gelen bir kadını muayene ettim .Koskocaman vajene doğmuş rahimden kaynaklı bir myomu vardı,kanaması myomdan kaynaklıydı. İki ünite kan transfuzyonu yaptırdım ,sabah ameliyathanede myomunu aldım,kadına fotografını gösterdim ,inanmadı kendisinden öyle birşey çıktığına ,kocasına ve kendisine patoloji sonuçlarını mutlaka bana getirip göstermelerini tembih ettim ama anlamadılar,ben de tahsil  yapmış aklı başında bir yakınınızı yanıma gönderin ona anlatağım dedim .Enişte geldi beni buldu,''hocam beni çağırmışsınız ''dedi. Ben de ''Enişte, sen aklı başında birine benziyorsun ,kadının rahminden sekiz santimlik bir ur çıkardım parça sonucu çıkınca getirip bana gösterin'' dedim...

Youtube'da gezinirken bir müzik videosuna takıldım iki gündür onu dinliyorum .''Dzambo Aguseva Orkestra''  adında Makedon bir üflemeli çalgılar orkestrası .Türkiye'ye  de sık gelip giderlermiş.Hem ağlak,hem oynak şarkılar çalıyorlar ,ezgilerimiz gibi .Ritmik bir anadolu ezgisine eşlik ederken sözlerine bir bakarsın ki yürek parçalıyor ne garip...
''Keskin Bıçak'' üflemeli de güzel....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder